Mordoğan ve Karaburun’da bulunan balıkçı dostlara da denizimiz ve balıkçılık adına yaşadıkları sorunları sorduk. Kıyı balıkçılarımız ve geçimini çökertme ağı ile Dalyancılık yaparak sağlayan balıkçılarımız denizlerimizde balığın azalmasından şikayetçi ve çok yakında deniz balığı bulamayacağız diye belirtiyorlar.
Bir balıkçı “ Tarım Bakanlığının bu yıl verdiği karar çok kötü. Projektörlerle avlanan tekneler, yumurtasını denize bırakamayan binlerce kasa balığı avlıyor. Av yasağı 15 Nisan’dan 15 Haziran’a uzatıldı. Sözde açık denizde. Ancak bu uygulama Sardalya, İstavrit, Palamut, Hamsi, Kolyoz, Uskumru ve Lüfer neslini tüketmeye yönelik. Bu dönem balıkların üreme sezonu”.
Diğer bir balıkçı “ Ege’de avlanan gırgır tekneleri deniz dibini 150 mt derine kadar tarayan ağlarla donatılmış. Gece dev projektörlerle ışığa çekilen yumurtalı balıklar katlediliyor” diyor.
Bir başkası da denetim eksikliğinden yakınarak kıyıya çok yakın yapılan trol avcılığının kıyı balıkçısına çok zararı olduğunu belirtiyor ve ekliyor “ Trol avcıları Tarım Bakanlığının sirkülerine göre 15 Nisan ve 15 Eylül tarihleri arasında avlanamaz, ayrıca sahilden en az 1,5 mil açıkta avlanmalı. Yasa böyle iken hem av yasağı dönemi çiğneniyor, hem de sahile çok yakın yerde yasadışı avlananlar var. Karaburun’da yaşayan ve trol yapan dostlarda var, onlar kurallara uyuyorlar, ancak bazı yabancı trollerin hiç saygısı yok. Aslında trol gibi gırgırlarda en az 1,5 mil açıkta avlanmalılar. Onlar 18 mt derinlik serbest diye Karaburun sahillerinde hemen derinleşen denizi bahane gösterip, aynı yerin yanında sığ alanda da ağ çevirebiliyorlar. Denetim eksikliği de var, 1,5 mil yasağı gelse hiç değilse hangi derinlikte oldukları belli olur”
Balıkçılar, gırgır ve trollerin denetlenemediğini, kıyılara çok yakın avlanıldığını, kota uygulaması olmamasının da balık neslini kuruttuğunu dile getiriyorlar. Ağlarımızdan eskiden bol balık çıkarken şimdilerde ya eli boş ya da çok az balıkla dönüyoruz diyorlar. Biz bu açıklamaları kaydederken Ayvacıklı bir balıkçının basına yansıyan şu sözlerine tanık oluyoruz.
“Türkiye’de 1 milyon kişi balıkçılık yapıyor. Yunanistan’ın uyguladığı caydırıcı yasalar olmasa, Ege’de bir tek balık kalmayacak. Komşunun yasağı bizim de bereketli bir denizde avlanmamızı sağlıyor. Ancak Türk balıkçısı şu an Ege’de havyarlı balığı bilinçsiz şekilde avladığından bir katliama imza atıyor. Tarım Bakanlığının yanlış kararıyla”
Açık denizde Gırgır ile avcılık yapan ve Saipaltı Balıkçı Barınağından yumurtalı sardalya ve hamsi indiren bir balıkçıya “ne olacak bu gidişin sonu” diye sorduğumuzda boynunu kırıp bakanlık kararıyla avlandıklarını söyleyerek, başka bir katliamı örnek gösterip işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. “ Asıl orkinos avlayanları göreceksin. Balıklar şimdi yüklü, yani havyarlı, zor yüzüyorlar ve kolay avlanıyorlar, oysa bir atsalar yükü, kurşun gibi giderler, o zaman zor yakalarsın”
Yanlış kararlarla, para hırsıyla bugünü kurtarıp geleceğini düşünmeyen balıkçılık filomuzla denizlerimizi tüketiyoruz.Aşırı ve yasadışı avlananlar, balıkçılıktan geçimini sağlayan tüm balıkçılara ve bu önemli besin kaynağından yararlanan tüm insanlara kötülük yapıyor.Kıyı balıkçısından, gırgır ve trolle avlananlara kadar tüm balıkçılarımızın ve denizlerimizin geleceği sürdürülebilir balıkçılık yönetimi sisteminin somutlanmasından geçiyor.
Yetkililerin ve sorumluların, doğru kararlar alması, denetimlerin yapılması, büyük teknelerle avlananların bilinçli olarak yarınları unutmadan, bindikleri dalı kesmeden, avcılık yapmalarının sağlanması gerekiyor.
Denizlere ve balıklara soluk aldırmadan, Soluksuzca süren avcılığın, balıklara üreme ve büyüme şansı bırakmayan bu gidişin önü mutlaka alınmalı.
Alınmalı ki tüm balıkçılarımız ve torunları gelecekte de avlanabilsin.
Denizlerimiz tükenmesin…
Balıkçı dostlarla söyleşirken, yasadışı avlananların yürütülen çalışmalardan rahatsız olduğunu dile getirdiğimizde bir dostun, “olsun rahatsız olsunlar siz görevinizi yapıyorsunuz, hem bu işten ekmek yiyorsunuz” sözü üstüne birkaç satır yazma gereği duyduk.
Karaburun Yarımadası özelinde Karaburun Yarımadası YG-21 Gençlik, Kadın ve Çocuk (Yıldızlar) Meclisi ve Karaburun Yerel Fok Komitesi üyeleri ile birlikte pek çok kıyı ve deniz temizliği yaptık, Akdeniz Foku ve Habitatlarına yönelik bülten ve bildiriler hazırladık, dağıttık. Bilgilendirme çalışmaları yaptık. Yasadışı deniz avcılığının denetimi ve önlenmesi adına görevler üstlendik. Tarihi kültürel değerlerin belgelenmesi ve korunması denetimlerine katıldık. Sorunların çözümü adına yerelden ulusala ilgili birimlerle yazışmaları yaptık. Zeytin sineğine karşı zeytin ağaçlarına Eko-Trap tuzakları astık. Mordoğan Manal Mevkiinde Zeytinlik alan içinde Mermer Ocağı açılmasına karşı olduk. Balık Çiftliklerine karşı Karaburun-Mordoğan-Çeşme’de pek çok eylemi örgütledik. Tarım alanları ile zeytinlik alanların korunması, yasadışı imarın önlenmesinde yargıya başvurduk. Yarımadanın sorunları ve çözümleri konulu sayısız bilgilendirme ve eğitim toplantıları yaptık. Pek çok imza kampanyası yürüttük. Yarımada Gençliği adına projeler yürüterek, eğitim ve kültür çalışmalarıyla destek verdik.
Hiçbir çalışmayı maddi kazanç elde etmek amaçlı yapmadık. Yürütülen çalışmalardaki harcamaları ancak karşılayacak düzeydeki bütçeyi yürütme kurulu üyelerimiz ve dostlarla birlikte sağladığımız katkılar ile gerçekleştirdik.
“Doğa Koruma” adı altında kişisel çıkar için yola çıkmadık. Yaşadığımız Yere Sahip Çıkma bilinciyle, Sorumluluk ve Duyarlılıkla bu görevleri gönüllü olarak üstlendik. Yapılan çalışmalara ilgili birimlerden sadece demirbaş (Fotoğraf Makinası, Dürbün, Telsiz, Kamera vb.) desteği aldık.
İnsan hakları ve doğa koruma adına kimilerinin dediği gibi burnumuzu pek çok işe soktuk. Geçmişte çıkardığımız bültenlerde açıklamıştık. Değil destek, kimi zaman kendimizi mahkemelerde bulduk. “Aklandık”
Ve bir kez daha vurgulamak gereği duyuyoruz. Her şey para değil. Paranın satın alamayacağı şeyler var. Bunlar; gönüllülük, duyarlılık, sorumluluk, özveri, yaşadığı Yere Sahip Çıkma Bilinci..
“Doğayla ilişkiniz nedir? Dünyayı sevmiyoruz. Ondan yalnızca yararlanıyoruz. Eğer insan dünyayı gerçekten sevseydi, dünyadaki şeyleri kullanırken daha tutumlu davranırdı ”¦Bir tarlaya ağaç dikip “ bu benim” demek aptalcadır. İnsanın ancak bencillikten kurtulduğu zaman, yalnızca doğaya değil, aynı zamanda insanlara ve yaşamın bitmez tükenmez meydan okumalarına karşın duyarlılık kazanma olasılığı vardır.
Dünyayı ve dünyadaki şeyleri sevmediğimiz, onlardan yalnızca yararlandığımız için yaşamla bağımızı yitirdik. Şefkat duygumuzu, duyarlılığımızı, güzel şeylere tepkimizi yitirdik; doğru ilişkinin ne olduğunu ancak bu duyarlılığın yeniden kazanılmasıyla anlayabiliriz”.
Çevre kirlenmesinin arkasında, uygarlığın tüm değerleri ve biçimi var. Bu nedenle de, kirlenme sorunu her şeyden önce bir uygarlık sorunu. İnsan hem kirleten, hem de kirlenen durumda. Kirlenme, aynı zamanda insanın sadece dış dünyasını değil iç dünyasını da etkilemekte ve ona zarar vermekte. Yaşamın özünde bencillik yoktur. İnsan kendi geliştirdiği ve ekonomik sistem olarak uyguladığı yanlışlıklardan kurtulmadan doğa ile uyumlu yaşam biçimlerine ulaşamaz. Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil,,
Peki Siz Bu Konu Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?